28 Kasım 2009
26 Kasım 2009
Kaç günlerdir bir iki kelime birşeyler yazmak istiyorum buraya. Hatta gün içinde en az bin kez "Aha! Bunu blog'a yazmalıyım!" diyorum kendime, sonra ne oluyor, ne bitiyor, bilmiyorum, aslında biliyorum, yazmıyorum. Kaynıyor gidiyor, koşuşturma, sıradan ve günlük şeyler derken.
Bu akşam "Oh be!" dememi ve gülmekten karnıma ağrılar girmesini sağlayan İbo ve Çağatay'a öncelikle teşekkür ediyorum. (Bu ne lan, Oscar aldım sanki.) Cidden, tatil başlangıcı kokan, güneşli bir gündü bugün ama ben karanlık içimden kurtulamadım. Akşam çıkana kadar da öyle kaldım. İbo'nun koyunumsu saçlarıyla (uzamış da) karşıma çıkmasıyla herşey değişti. Özlemişim epey, zaten görünce neşelenmiş bulundum. Sonra kendimizi Bornova'ya atıp hop kafe, hop bar, hop tatlı amacıyla fırın dolaştık. Tabii Çağatay katıldı. Muhabbet şamata derken gecenin "Haydin şat atalım kafa olalım" kısmına geldik. Ben bu öneriyi reddettim sakince, onlar şatlarken ben kenardan izledim. Kafa oldu gençler, ondan sonra şenlik ve "gülmekten karnıma ağrılar girdi" kısmı başladı. Dönüş yoluda bir maceralıydı, şarkı söyleyerek tepinerek ilerledik bir kısım. Sonra yorulduk sesimiz soluğumuz kesildi. Bir ara "Aha bir herif takip ediyor." diye paranoya yaptık, Çağatay adama tehtidkar bakışlar fırlattı, adam bizi takip etmiyormuş, bir iki dakika sonra başka sokağa saptı. Falan filan.
Oh be, tatiltatiltatiltatil. Diyorum da çalışmam da gerek ama biliyor musunuz fena motive olacağım bu tatilde. Eheh, saat 01:34, Ilgın için uyku vakti.
İyi geceler, oley oley.
19 Kasım 2009
Banyo tavanı:

Rahatlatıcı
mı?
Dün Hedwig and the Angry Inch'i izledim. Can pek bir hevesle anlatmıştı. Gerçekten de dediği gibi çok sembolik ve çok yoruma açık bir film. Herkesin kendinden birşeyler bulabileceğini düşünüyorum.
"Extra big-ass" sıkıntımla bu kayda da burada veda ediyorum. Haydin.
Sevgiler, ILGIN 0 yorum
Etiketler: hedwig and the angry inch, tavansal
17 Kasım 2009
Sayısız kez paylaşmışımdır bu şiiri birileriyle. Yani bu blog'u takip edenlerin büyük çoğunluğu okumuştur şiiri. Yine de paylaşacağım, öyle istiyorum.
includes all of us.
me, I writhe in dirty sheets
while staring at blue walls
and nothing.
I have gotten so used to melancholia
that
I greet it like an old
friend.
I will now do 15 minutes of grieving
for the lost redhead,
I tell the gods.
I do it and feel quite bad
quite sad,
then I rise
CLEANSED
even though nothing
is solved.
that's what I get for kicking
religion in the ass.
I should have kicked the redhead
in the ass
where her brains and her bread and
butter are
at ...
but, no, I've felt sad
about everything:
the lost redhead was just another
smash in a lifelong
loss ...
I listen to drums on the radio now
and grin.
there is something wrong with me
besides
melancholia."


Sevgiler, ILGIN 0 yorum
Etiketler: charles bukowski, iniş, melancholia, tavansal
16 Kasım 2009
Bu ne şimdi? Yengeçsel gelgitler mi?
Haftaya nasıl başlarsan hafta öyle mi geçer?
Sıçtık o halde...
10 saniye lan... 10 saniye içinde inişe geçebilir mi bir insan?
Bir de "Whatever Works" tavsiye edilir.
"I happen to hate New Year's celebrations. Everybody desperate to have fun. Trying to celebrate in some pathetic little way. Celebrate what? A step closer to the grave? That's why I can't say enough times, whatever love you can get and give, whatever happiness you can filch or provide, every temporary measure of grace, whatever works. And don't kid yourself. Because its by no means up to your own human ingenuity. A bigger part of your existence is luck, than you'd like to admit. Christ, you know the odds of your fathers one sperm from the billions, finding the single egg that made you. Don't think about it, you'll have a panic attack."
Whatever Works
Sevgiler, ILGIN 0 yorum
Etiketler: Best movie lines ever, whatever works, woody allen
15 Kasım 2009

Idiocracy ve Sleeper ovırdozundan beyin ölümüm gerçekleşti. Diyorum ki: This brain is permanently unavailable, please avoid using smart-ass references while communicating. Bir ara Whatever Works de izlemek lazım.
Bu kaydı yazdıktan epey sonra yayınlamış bulunmaktayım.
Sevgiler, ILGIN 0 yorum
Etiketler: alıntı, delirik, elvira hancock, günlük, jack kerouac, mişel fayfır, on the road
11 Kasım 2009
Şu hissi biliyor musunuz?
Oturuyorsun, sebepsiz yere içinde bir huzursuzluk... Defalarca "Kötü birşeyler olacak." diyorsun, oturduğun yerden. Bazı bazı bir duygusal ayaklanma oluyor içinde, öyle ki ağzından fırlayacakmış gibi oluyor o duygular. Duygu kusacakmışsın gibi... O ara kalkıp masanın üstündeki herşeyi yıkmak istiyorsun. Bağıra bağıra ağlamak... Duruyorsun, kendini tutuyorsun. Öyle şeyler yaparsan manyak olduğunu düşünürler çünkü. "Cık cık cık" derler. Sakinleşmek için etrafa bakıyorsun, köpeğin çekirge yemeye çalıştığını görüyorsun, çekirgeyi kurtarmak için deliriyorsun, kurtarıyorsun. Biraz rahatlar gibi oluyorsun. Ardından anneni arıyorsun, annen telefonunu açmıyor diye gözlerin doluyor, hava sağlam yağmurlu, sen de yengeç burcusun, panik ataksın.
Çözüm olarak uyuz ama sevgili James Blunt'ı açıyorsun. Birileri başka şarkılar atıyor, al dinle bak sakinleştirir diyorlar. Dinliyorsun, hafif bir rahatlama oluyor tabii. Yine de sinirlerin bozuk, sonunda saçmalıyorsun. Biri diyor kendin çekiyorsun bence kötü şeyleri, öteki başka birşey. Biriyle düşünüyorum öyleyse varım muhabbeti yapıyorsun. Başkasıyla konuşurken tüm konuşmaların toplamının bir sonucu olarak "tedirgin hissediyorum, kesin birşey olacak" tezini çürütüyorsun. Diyorsun ki kendimi şartlamışım en başta, şimdi de ne zaman böyle hissetsem algıda seçicilik yapıyorum, kötü olayları gözüme gözüme sokuyorum, demek ki düşünüyorum öyleyse varım. Tamam birşey olmayacak.
Sakinliyor gibi oluyorsun. İyi, güzel, tatlı yağmur... Daha beş on dakika geçiyor. Masa lamban gözüne ilişiyor. Masa lambanı alıp duvara vurmak için dayanılmaz bir istek duyuyorsun, James Blunt'a küfür edip müziği kapatıyorsun.
Hayırlısıylan sıyırmadan atlatıcaz.
Böyk
Sevgiler, ILGIN 0 yorum
Etiketler: alıntı, does it make any sense at all?, duygular, iniş
7 Kasım 2009
Oha! Saat beş olmuş. Hayata bak! Zart diye gitti gün resmen. Neyse.
Ben bundan sonra kalın topuklu ayakkabılarla gezeceğim hep. Onlarla yürüyebiliyorum. İnce topuklularla ve düzlerle yürüyemiyorum. Araba durdu bugün yanımda, yavşak erkek hayvanının teki... Yol sordu, yolu tarif ettim. "Geçmiş olsun," dedi adam tarifin ardından, hemen sonra da ekledi: "Bırakayım mı?" Gülümsüyor ama bir yandan. Küfür edip devam ettim. Tek başımayken nasıl böyle saldırgan oluyorum ben? Heralde "Ulan adam birşey yaparsa olan ancak bana olur, salla gitsin." gibi bir düşünceye sahibim. Birileri varken yanımda böyle saldırgan olmuyorum, korkuyorum çünkü, ben birşey diyeceğim, yanımdaki (ki genelde erkek kişiler oluyorlar) birşey deme ihtiyacı hissedecek, sonra birşeyler olacak. Gerek yok.

Sevgiler, ILGIN 3 yorum
Etiketler: e.e. cummings, grasshopper, günlük, the art of doing nothing
5 Kasım 2009
Sevgiler, ILGIN 0 yorum
Etiketler: alıntı, beat, jack kerouac, on the road
Şiddete eğilimim yoktur, asla olmamıştır (Mete hariç!) Olsun da istemiyorum. Ancak sokakta yürürken, metro beklerken, otobüsteyken karşılaştığım erkek hayvanları ve bu erkek hayvanlarının davranışları beni vahşi isteklere sürüklüyor. Sinirlendiriyorlar.
Of ben çok pislik bir kızım, yine kendime hakim olamadım ve çiğ köfte dürüm aldım, eve koştum, oturup "How I Met Your Mother" eşliğinde ikisini de götürdüm. Bu iş nereye varacak bir fikrim yok.
Bunları yazarken Jason Mraz'den The Remedy çalıyor, nakarat şöyle: "I won't worry my life away. I won't worry my life away." Ulen Jason, ne güzel demişsin demesine ama bu karmaşa, bu koşturma içinde nasıl yapacağız onu? Bir de onun aklını ver. He mi gülüm?
Sevgili okulum gözetmenlik üstüne gözetmenlik vermekte. E ben de kendimi sürekli sıkıcı bir takım maceralara sürüklüyorum. Bir de çabuk yoruluyorum. Doğal olarak vaktim kalmıyor. En iyisi spora başlayıp bünyemi güçlendireyim. Ya da eskisi gibi üç dört saatlik uykuyla yaşayabildiğim bünyeme geri döneyim. Dün resmen 11'de yattım uyudum. Sabah 6'da kalkacaktım ama!
Başka başka?
Yok başka.
Sevgiler, ILGIN 2 yorum
Etiketler: günlük, şikayetler
Sevgiler, ILGIN 2 yorum
Etiketler: gülümsemek
3 Kasım 2009
E ben sürekli "Prado'da Guenica'yı gördüm.", "Guernica Prado'daydı." gibi cümleler kuruyorum, kimse de beni düzeltmiyor "Hıyar! Guernica, Reina Sofia'da bikerem!" diye. Picasso sever yavrum İboş'a da sevgilerimi yolluyorum bu vesileyle.
Sevgiler, ILGIN 0 yorum
Etiketler: Guernica, Picasso, Prado vs. Reina Sofia
Facebook'a kafa tutuyorum:
Damla Bayır's birthday Today.
Bebek, doğum gününü kutluyorum, öpüyorum ve Bookstora diyorum =(
O değil de yine açım!
Sevgiler, ILGIN 0 yorum
2 Kasım 2009
Sevgiler, ILGIN 0 yorum
Etiketler: bir güzel zırvalama
En çok da küçük erkek çocukları ve balık oltalarından korkuyorum. Küçük erkek çocuklarından korkuyorum çünkü kendilerinin bir sonraki adımlarının ne olacağını kestiremiyorum. Bir de bağırıyorlar. Çok bağırıyorlar. Bağırani, belirsiz, saldırgan yaratıklar. Zararlarını hiç görmedim ama neden bilmiyorum korkuyorum.
Balık oltalarına karşı duyduğum korku bambaşka. Ne zaman balık tutan biri görsem, o kişinin oltası bana takılacakmış sanıyorum. Sanmakla kalmayıp o sahneyi kafamda istemsizce canlandırıyorum.
Dün Kordon'da yürüyorum kendi kendime, annemin yanına gideceğim. Balık tutan ufak bir oğlancık gördüm. Tahmin edersiniz ki koşarak uzaklaştım.
En çok da neye seviniyorum biliyor musunuz? İyi geçen ameliyatlara ve sevdiğim insanların tazecik ilişkilerine... Ay bir de Rusya'dan dönen dosta seviniyorum ama bu kısmen yersiz bir sevinç!
En büyük utancım ise yolculuk günlüklerini yazmaya başlamamış olmam. Alev'in yüzüne nasıl bakacağım bilmiyorum.
Bir de açım. Çok... Açım lan!