Az önce Saygın'a "Günlerdir yazmıyorum, Alev boğazımı kesecek." dedim ve yazmaya karar verdim.
Bu aralar takıntılı bir biçimde Jacobs Kapuçino (New Extra Foam) içiyorum. Bu sevgili kapuçino kendisini patlayan şeker sanıyor. Pıtır pıtır ediyor üstüne su eklediğinde. Hehehe. İçtiğim kapuçino bile kimlik bunalımı yaşıyorsa benim ruhsal sorunlarım olması çok doğal değil mi? Şaka ediyorum.
İbo ve Kunter'i yolcu ettik. Cem de onlarla gitti. Çağatay ve ben birlikte bunalıma girmek üzere sözleştik. İçimizdeki duygusal boşluğu doldurmak için sürekli tıkınıp 100 kilo olacağız.
Geçen hafta ve bu hafta şu ana kara paper için ne yaptım? Hiç. Hayat.
Bu hafta yeni dönem başlamış bulunmakta. Derslerim, oley, derslerim! Ha, bu arada belli olan yl notlarım epey başarılı. Ancak bir dersimin notu henüz girilmedi. Girilmeliydi. Hem de geçen hafta pazartesi.
Aaaa, sevgililer günü. Fak of! Ben şöyle neşeli, maymun bir günümde yazayım en iyisi!
Alev beni dövme!
16 Şubat 2010
7 Şubat 2010
AMAN TANRIM! Tatlı matlı, sürekli birşeyler yapıp yaptıklarını blogunda yayınlayan kişilere dönüşüyorum! Evet, yukarıda gördüğünüz kapkeykleri dün yaptım. Ben yaptım. Çok lezzetli oldu! Üstteki fotoğrafta hayatımda bulunduğum ilk frosting girişimini görebilirsiniz. Ayrı olarak tadıldığında ağır ötesi olan bu karışım kekin üzerinde tadından yinmez bir lezzete döndü (Oha! Hakikaten o bahsettiğim kişilere dönüşüyorum.)
Cumartesi günü de Çağatay'ın doğum günüydü. Bazı bazı hediye özürlü oluyorum. Çağatay'ın doğum günü hediyesi konusunda da özrüm tuttu. Ancak insanüstü zeki olduğum için aklıma hemen pasta yapma fikri geldi. Ve inanır mısınız hem lezzet hem görüntü bakımından inanılmaz bir pasta yaptım. Peki bu benden beklenir miydi? Ben mutfakta sadece Türk kahvesi bağlamında başarılı değil miydim eskiden? Eeee bu son zamanlarda yaptığım kurabiyeler, pastalar, kekler ne oluyor? Bir de zevk alıyorum yaparken! BANA NELER OLUYOR?
Ehem, evet efendim, paper'ımızda epeycene, güzelcene ilerledikten sonra bir de ne öğrenelim, meğer bu konferansı düzenleyen üniversite bir paper zorunluluğu koymamış, ama yazarsan iyi olur sonra isterler misterler dediler. Bu kadar ilerledik, yazacağız elbet. Son kısımdayım zaten. Sonra sunum kısmı gelecek, ki bu kısım son derece eğlenceli olacağından sorun yok. Diye düşünüyorum. Bakalım.
Acıktım. Şaşırdınız mı?
5 Şubat 2010
Ehem, ne desem bilemiyorum. Bu aralar yaptığım şeyleri ilginç bulmadığımdan sanıyorum. Kafamda bir fotoğraf+öykü fikri var ama... Ne işe yarayacaksa.
Dün komik gündü. Aslında işi daralmış bir biçimde terk etmiştim. Sonra İbo ve Çağatay'la buluştum, sonra felaket eğlendik. Temelde hepimizin yakın görevleri olduğu çeşitli hayaller kurduk. Tabii hiç aydınlatıcı olmadı, değil mi? Yani mesela Las Vegas'ta kumarhane işletsek kim ne olurdu onu sorguladık. Ardından gelen beach club işletsek kim ne olurdu sorusuna verilen cevaplar bir öncekine çok yakındı. Bu tarz geyikler.
Dün değil de önceki gün sonunda "Canım Sevgilim İnés"i okumaya başladım. Isabel Allende'ye aşığım sanırım. Evet, olabilir.
Paper bir süredir pek gitmiyor. Yetişecek, orası kesin de boşa geçirdiğim vakitler bana hep koyar. Bilirsiniz. İzin çıktı. Gitmem kesinleşti.
Sevgiler, ILGIN 0 yorum
Etiketler: canım sevgilim ines, diary, günlük, isabel allende
1 Şubat 2010
Sevgiler, ILGIN 5 yorum
Etiketler: bokeh, panik atak, sherlock holmes, up in the air